ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ'NÜN
ÖGRETİM ÜYESİ YETİŞTİRME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ
Enstitümüz, devlet üniversiteleri için ögretim üyesi yetiştirme konusunda, aşagıda maddeler halinde açıklamaya çalıştıgımız, ülkemiz için alışılmışın dışında bir görüşe sahiptir:
1. Son yıllarda, belirli saatin üstünde ve belirli sayının üstünde ögrenci bulunduran sınıflara okutulan derslerin ücretlendirilmesi, bazı ögretim üyelerinin daha çok para kazanmak için daha çok ders ve ögrenci almalarına yol açmıştır. Ögretim üyesi yetiştirmeye yönelik lisans üstü ögretimde, bu sebeple, bazı ögretim üyeleri, sorumlulugunu düşünmeden, okuttukları derslerin kredi saati ve çeşidini ve danışmanı vy tez yöneticisi oldukları ögrencilerin sayısını artırmakta, özellikle bu ögrencilere yıllarca sözde danışmanlık ve tez yöneticiligi yaptıktan sonra, bunları anlaşılmaz sebeplerle yarı yolda bırakıp yenilerini alma yoluna gitmektedirler. Bu sebeple, öncelikle, lisans üstü ögretimde, danışmanların ve tez yöneticilerinin bu tür davranışları, getirilecek sınırlamalar ve açılacak soruşturmalarla, ilgili ögrencilerin de ifadelerine başvurularak denetim altına alınmalıdır.
2. Doktora çalışması en önemli ve en özgün olması gereken çalışmadır.Doktora tezi, alanıyla dogrudan vy yakından ilgili bir yönetici tarafından yönetilir. Bu sebeple tez çalışması, tez yöneticisi ile doktor adayının ortak eseridir. Tez yöneticisi ve doktor adayı tezin savunma aşamasına geldigine birlikte karar verirler. Aday ortak karar dogrultusunda tezi yazar ve yöneticisine teslim eder. Yönetici, tezi, kabul ettigini bildirir bir dilekçe ile, gereginin yapılması için ilgili enstitüye gönderir. Enstitü tezi şekil olarak denetler; varsa yönetici aracılıgı ile doktor adayından gerekli düzeltmeleri ister. Son düzeltmeler de yapıldıktan sonra tez tekrar yöneticinin dilekçesiyle enstitüye ulaştırılır. Enstitü tezin basım yani çogaltılma aşamasına geldigine karar verir. Bu işlemlerden sonra doktora tezi yeterli sayıda bastırılıp yani çogaltılıp bütün ilgili kurum ve kuruluşlara gönderilmeli; ilgili basında eleştirilmeli ve tezin ilgili yerlere teslim tarihinden en erken altı ay sonra aday ve yöneticisi tez savunmasına çagrılmalıdır.
3. Doktora jürileri en az beş üyeden oluşturulmalı; jüri üyeleri, ilgili fakülte ve enstitü kurullarınca teklif edilecek tez konusuyla dogrudan vy yakından ilgili ögretim üyeleri arasından YÖK'ndaki ilgili komisyon tarafından seçilmeli. Jüri üyeleri ayrıntılı raporlarını savunma gününden en az bir ay önce yöneticiye ve adaya ulaştırılmak üzere ilgili enstitüye göndermelidirler. Tez çalışmasının, doktor adayı ile yöneticisinin ortak eseri olması sebebiyle, savunmada yönetici ve doktor adayı, jüri karşısında taraf oluşturmak durumundadır. Savunma sırasında, yöneticinin, şekil olarak, jüri üyeleri vy dinleyiciler arasında bulunması vy adayın yanında yer alması, anlam olarak bu durumu degiştiremez. Savunmadaki başarı da, başarısızlık da yalnız adaya degil aynı zamanda yöneticiye de aittir.
4. Doktora sınavı ve tez savunması dinleyicilere açık olmalı; jüri üyeleri, tezle ilgili sorularına, adaydan ve yöneticisinden, kendi dogruları dogrultusunda bekledikleri cevapları alamadıkları takdirde, bekledikleri cevapları vermek ve tartışmaya açmak zorundadırlar. Jüri üyelerinin sorularından sonra, dinleyicilere de, tez konusuyla dogrudan ilgili, adaya, yöneticiye ve jüri üyelerine soru sorma hakkı verilmelidir.
5. Doktor adaylarının araştırma konularıyla ilgili bütün yerli ve yabancı kaynakları - dil ve yazı ayırımı yapılmaksızın - degerlendirmiş olmaları istenmelidir.
6. Gerekli görülen konularda yabancı dillerle ögretim yapılabilmeli; ancak, ögretim üyesi olabilmek ve meslekte aşama kaydetmek için kendimize uygulattıgımız bir çeşit kültür emperyalizmi sayılan - araştırma görevlisi olabilme, yardımcı doçentlige atanma ve doçentlik yabancı dil sınavı gibi - yabancı dil sınavları kaldırılmalı; fakat araştırmalardan beklenilen ciddiyetle yabancı dil ögrenimi teşvik edilmelidir.
7. Ögretim üyesi adaylarının profesörlüge yükselinceye kadar kendileri için çalışmaları bugüne kadar adeta teşvik edilmiştir. Bu durum bu kimselerin ülkemiz için çalışma yaşlarını geciktirmektedir. Bu sebeple, yardımcı doçentlik, doçentlik ve profesörlük unvan olmaktan çıkarılıp kadro haline getirilmeli; böylece bu unvanların ilgisiz yerlerde (idari görevler, kişisel ilişkiler vbg. durumlarda) gelişi güzel kullanımları son bulacagı gibi; doktora yapmış araştırma görevlilerinin, en az iki yarı yıl (lisans düzeyinde) deneyim kazanma dersi okuttuktan sonra yeterli görüldükleri takdirde yardımcı doçentlik kadrosuna; yardımcı doçentlerin, araştırmaları yanında özellikle egitim ve ögretim faaliyetlerindeki başarıları da (yönettigi lisans ve yüksek lisans çalışmaları; okuttugu dersler; yetiştirdigi ögrencilerin başarıları vbg.) degerlendirilerek doçentlik kadrosuna; doçentlerin de, aynı şekilde davranılarak (yönettigi lisans ve yüksek lisans çalışmaları; okuttugu dersler; yetiştirdigi ögrencilerin başarıları, artı yönettigi doktora çalışmaları vbg. degerlendirildikten sonra) profesörlük kadrosuna atanabilmelerinin saglanmasına zemin hazırlanmış olacaktır. Profesörlük kadrosu oturulup kalkılmayan bir kadro olmamalı, profesörler de, iki vy üç yılda bir denetlenmeli ve başarısızlıkları görüldügü takdirde bir alt kadroya alınabilmelidirler.
8. Günümüzde haberleşme imkanlarının çok gelişmiş olmasına ragmen etkin bir şekilde yaşayarak ögrenmek ögrenme yollarının başında gelmektedir. İmkanlar ölçüsünde yurt dışında, lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmaları yaptırılmalı; ülkemize bilgi akışının devamlılıgı kesintiye ugratılmamalıdır. Yurt dışında yapılan çalışmalar, ülkemizdeki geçerliliklerini, muadelet esasına göre degil de, yurt içindeki çalışmalarla aynı yollardan geçerek kazanmalıdır.
9. Üniversiteler, lisans, yüksek lisans ve doktora yaptırabilmek için, kadrolarında bulunan ögretim üyeleriyle ilgili gerekli bilgileri YÖK'na ulaştırmalı; YÖK'nda bu bilgiler degerlendirildikten sonra ilgili üniversitelerin hangi konularda ne tür çalışmaları yaptırabileceklerine karar verilmelidir.
10. Degişik düzeylerdeki araştırma konuları ülkemizin ve dünyamızın ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, YÖK'nda ilgili kuruluşlarla temasa geçilerek belirlenmeli; bu kurul tarafından araştırılması gerekli görülen konular sistemli bir şekilde üniversitelerin ilgili birimlerine duyurulmalıdır.
11. Yüksek lisans ve doktora düzeyinde yapılan araştırmalarda bir koordinasyon eksikliginden olsa gerek aynı konuların aynı zamanda degişik yerlerde tekrar çalışıldıgı görülmektedir. Bu durum zaman israfına ve araştırma tekrarlarına yol açmaktadır. Durumun düzeltilmesi için YÖK'nun aylık bir bültenle araştırılmakta olan konuları üniversitelerin ilgili birimlerine bildirmesi uygun olur.
12. Bütün raporların ve tezkiyelerin ilgililerine
olan gizliligi kaldırılmalı. Bir ast tarafından, bir astı hakkında,
bir üste verilen tezkiyenin olumsuzlukları, astın astının kendisine çekidüzen
verebilmesi için, kendisine bir üstü tarafından yazılı olarak bildirilmelidir.
1.1.Toplumumuz genelde bilgiden çok diplomaya önem verdigi için olsa gerek, gençlerimizin önemli bir kesimi, bilgi edinmekten çok nasıl olursa olsun bir diploma almak peşindedir. Bunun en açık delili, alınan en sıkı önlemlere ragmen sınavlardaki -çogu resmiyete konulmayan- kopyeye teşebbüs hadiseleridir.
1.2. Sahasında bilgili olmanın önemsenmemesi yüzünden, derse girmeyen, dersi konu ile ilgisiz şeylerle dolduran, "bol not" veren hocalar "baba" sayılmakta; dersini ve sınavlarını ciddiye alan hocalar "gaddar" ve "sıfırcı", dünyadaki yenilik ve gelişmeleri izleyip ögrencilerine ulaştırmak isteyen hocalar ise "ukala" diye adlandırılmakta ve "dersi zorlaştırıyor" diye yöneticilere şikayet edilmektedir.
Bu bakımdan yöneticilerin ilk yapacagı şey, zorlayıcı ve korkutucu önlemler almaktan çok, toplumumuza ve dolayısiyle ögrencilerimize günümüz dünyasında refaha ve başarıya ulaşmak için bilgi edinmenin önemini kavratmak olmalıdır.
2. ÖGRENCİNİN ÜNİVERSİTE İLE İLİŞKİSİNİN KESİLMEMESİ
2.1. Yüksek ögretim egitim sürecinin en pahalı kesimidir, ve bunun devlete dolayısiyle millete olan yükü de hayli büyüktür. Üstelik sonuçları da birçok yatırımda oldugu gibi hemen elde edilemez, ve pek tabii olarak yüksek ögrenim görmek milletin her ferdine de nasip olmaz. Bu bakımdan, yüksek ögretimde, en büyük ekonomik deger olan insanı zayi etmemek için gerekli önlemlerin çok dikkatle alınması önemli bir husustur. Ülkemizde, birkaç dersteki başarısızlıgından dolayı ögrencinin üniversiteyle ilişkisini kesmek yolu kanaatimce yanlıştır. Bugüne kadar da zaman zaman çıkarılan "haklar" ve "aflar"la yürümedigi de görülmüştür.
2.2. Diger taraftan, bu yöntem, gençlerimizi strese iterek başarısız kıldıgı gibi, sonuçta onları yalvaran, aglayan, aracılar arayan, hakkına razı olmayan, saglıksız, düşük nitelikli bir nesil olarak gelecegimize sunmaktadır.
Bu hususta teklifim şudur:
Bir ögrenci bir dersi ilk defa alıyorsa, bu kendisine mümkün oldugunca masrafsız saglansın. Bu, o ögrencinin, o noktaya gelinceye kadar gösterdigi başarıya milletimizin bir armaganı olsun. Ama, bütünlemeye kaldıgı takdirde, bütünleme sınavı için yapılacak harcamanın emsalleriyle bölüştürülerek kendisine düşen kısmını -- Aslında gelişmiş birçok üniversitede bulunmayan bütünleme sınavlarının gerekip gerekmedigi ayrıca tartışılmalıdır.--; dersi tekrar almak mecburiyetinde kaldıgı takdirde, o dersin üniversitede okutulması için yapılacak harcamanın yine emsalleriyle bölüştürülerek kendisine düşen kısmını ödesin. Bu harçları ödedigi müddetçe de bütünlemeye (?) de kalabilsin; dersleri de başarıncaya kadar tekrar tekrar alabilsin. Ancak başarısızlıgından dolayı üniversiteyle ilgisi kendisi isteyinceye kadar kesilmesin. Özet olarak, ögrenciye bedeli mukabilinde sonsuz hak verilsin.
Bütünleme sınavlarında (?) ve ders tekrarlarında alınacak harçların hesaplanmasında, ögretim üyelerine ödenen ücretlerden, malzeme masraflarına; personel giderlerinden, binaların amortisman, bakım, onarım, aydınlatma, ısıtma vs. masraflarına kadar bölüştürülmesi mümkün olan bütün harcamalar göz önünde bulundurulsun.
Bu şartlar altında, ögrenci, her sömestre başaracagı kadar ders alıp aldıgı dersleri hakkiyle ögrenmiş; böylece şimdiye kadar süregeldigi gibi "suyu getirenle testiyi kıranı bir tutmak" adaletsizligine de son verilmiş olacaktır. İmkan buldukça kendisini her zaman deneme şansına sahip olan ögrenci, sınavlara daha rahat hazırlanacak, "üniversiteyle ilişkisi kesilme" korkusunu yaşamayacagı için girdigi sınavlarda daha da dikkatli ve başarılı olacak, mezun oldugunda da bilgisine güvenir, yaratıcı ve saglıklı bir karakter taşıma, mensubu bulundugu topluma daha iyi hizmet verme imkanına kavuşacaktır.
3. BRANŞ DERSLERİNE AGIRLIK VERİLMESİ:
Üniversite ögrencilerinin aldıkları branş derslerinin oranı yıldan yıla azalmaktadır. Bu durum, her yıl sahasında daha az bilgili mezunların meslek hayatına atılmasına ve birçok şeyi milletin sırtında sınama ve yanılma yoluyla ögrenmesine yol açmaktadır. Her şeyi ögretmek isterken hiçbir şey ögretemedigimiz mezunlarımızın yetersizliklerinden kaynaklanan zararların hesaplanması, bu konuda da yetkili ve yeterli elemanlar yetiştiremedigimiz için bugün imkansızdır. Durumun farkına varan ögrencilerimizden bazıları, bizlere "ne ögrenmege geldik, ne ögreniyoruz?" sorusunu yöneltmektedirler. Biz de, hiç bizim kabahatimiz yokmuş gibi, "YÖK böyle istiyor." diyip işin içinden çıktıgımızı sanıyoruz ama, yarın, dünya teknolojisi ve kültürü üzerinde söz sahibi bir nesil yetiştirebilmek için branş derslerinin oranını yükseltmemiz, ihtisasa önem vermemiz gerektigini de herhalde hiçbirimiz inkar etmiyoruz.
Branş derslerinin agırlıgını artırmak için:
3.1. İtici gücümüz olan İnkılap Tarihimiz, orta ögretimde bütün incelikleriyle ögretilmeli; üniversite giriş sınavlarına girebilmek için bu dersin merkezi sistemle öncelikle sınavı yapılmalı; bu sınavda başarı gösteren ögrenciler üniversite giriş sınavlarına kabul edilmeli. Üniversite giriş sınavını kazanıp üniversiteye giren ögrencilerden ilgili bölüm ögrencileri dışındakiler, meslek hayatına atılıncaya kadar bu dersten sorumlu tutulmamalı.
3.2. Üniversitelerimize gelen ögrencilerimizin bir kısmı üniversitelerimizin çogunda egitim ve ögretim dili olan Türkçe bakımından yetersizdir. Türkçe ögrenimine orta ögretimde agırlık verilmeli, üniversiteye girme hakkını elde eden ögrenciler ayrıca merkezi sistemle Türkçe sınavına tabi tutulmalı, ögrenim dili yetersiz görülenler, önce dil okullarına gönderilmeli, yılda iki kez yapılacak olan yeterlik sınavını başarıncaya kadar branş derslerine başlatılmamalı.
3.3. Yabancı dil ögrenimi, branş dersleri dışında tutulmalı. Zorla degil, isteyenler için her üniversitenin bünyesinde açılacak dörder aylık sekiz seviyeli kurslar halinde verilmeli. Kurslara devam edip başaranlara, başardıgı kursla ilgili ayrıca sertifika verilmeli.
3.4. Beden egitimi, pratik beceriler, güzel sanatlar ve pratik bilgisayar programcılıgıyla ilgili dersler, yine branş dersleri dışında tutulmalı; her üniversitenin bünyesinde ögrencilerin bu ve benzeri konulardaki amatörce zevklerini vy profesyonelce becerilerini geliştirmek için imkanlar hazırlanmalı, kurslar açılmalı, başarılı ögrencilere ayrıca sertifikalar verilmeli.
3.5. Ögretmenlik kurumu ciddiye alınmalı; fakülte mezunu ögrenciler arasından yapılacak sınavı kazananlar yüksek lisans seviyesinde ögretim yapan ögretmen okullarına alınarak branşlarında ögretmen olarak yetiştirilmeli. Başarılı olanlara bu konuda ayrıca yüksek lisans diploması verilmeli. Üniversitelerde lisans seviyesinde pedagoji okutulması sadece ilgili bölümün ögrencilerine yönelik olmalıdır.
4. DERSLERİN USULÜNE UYGUN OLARAK YAPILMASI:
4.1. Belli bir branşta, her dersin ögretim süresi biribirine eşit olmadıgı gibi, çok kere dersler biribirleriyle bir öncelik-sonralık ilişkisine de baglı bulunurlar. Bu bakımdan hangi dersin ne kadar süre ve hangi derslerden önce vy sonra okutulacagı incelikli bir şekilde tespit edilmeli. Belli derslerde başarılı olamayan ögrenciler bu derslere baglı dersleri alamamalıdır. Her dersin bitirme sınavı o dersin ögretiminin sonunda yapılmalı. Bugün yaptıgımız ara bitirme sınavı niteligindeki sınavlardan kaçınılmalıdır.
4.2. Kalabalık ve elverişsiz dershanelerde egitim görmek ögrencilerimizin başlıca dertlerinden biridir. Bilhassa, yogun dikkat gerektiren dil ve matematik agırlıklı derslerde, laboratuvarlarda bir hocanın kontrolü altında bulundurulan ögrencilerin sayısının 25'i aşmamasına özen gösterilmeli. Yine bu tür derslerde ögretim üyeleri her ögrenciyle ayrı ayrı ilgilenmeli; onların konuya uyumlarını saglamalıdır.
5. SINAVLARIN ÖGRENCİYE GÜVEN VERİCİ OLMASI:
Birçok dersin sınavlarına ögrencilerimiz kendilerinden ne istendigini bilmeden girmekte, durumlarının ögretim üyelerince keyfi olarak degerlendirildigi düşüncesine kapılmaktadırlar.
5.1. Sınavlarda degerlendirmeye esas alınacak ölçüler, her ders için önceden ögrencilere duyurulmalı.
5.2. Vize sınavları kaldırılmalı -Bazı derslerin sonunda hoca feed-back yapmak amacıyla birkaç dakikalık bir sınav yapabilir-; bunların yerine her ders için en az bir deneme sınavı yapılmalı. Deneme sınavında sorulan soruların çözümleri vy dogru cevapları duruma göre ya ilan edilmeli vy derste ögrencilerle tartışılarak verilmelidir. Ayrıca bu deneme sınavlarının evrakı ilgili ögretim üyelerince dönem sınavında uygulanan ölçülerle degerlendirildikten sonra ögrencilere dagıtılmalıdır.
5.3. Dönem sonunda yapılacak sözlü sınavlar dinleyicilere açık olmalı. Yazılı
sınavların evrakı yanlışları ve eksikleri anlaşılır şekilde işaretlendikten sonra ögrencinin bizzat
kendisine ve dileyen arkadaşlarına gösterilmeli. Uygun bir süre zarfında, varsa itirazlar
degerlendirildikten sonra, sınav evrakı hocanın imzasıyla idarece arşivlenmelidir.
6. DEGERLENDİRMEDE ÜLKEMİZ GERÇEKLERİNİN DİKKATE ALINMASI:
Ögrencilerimizin önemli bir kesimi, mezun olduktan sonra diledikleri işi elde etmek için girdikleri üniversite sonrası sınavlarda başarısız olmakta, kendi başlarına iş kuramamakta ve bu yüzden kendi yetiştiricilerini suçlamaktadırlar.
6.1. Bu sebeple, üniversite ögretiminde 100 üzerinden 50 puanın geçerli sayılması yanlıştır. Hoca olarak esasen çogumuz, mahkemelere kadar ulaşan itirazlarla ugraşmamak için hemen hemen her zaman degerlendirmede 10-15 puanlık fazla not vermeyi adet haline getirmiş bulunuyoruz. Bu da, belli bir konuda % 35-40 nisbetinde başarılı olmayı yeterli görmek demektir ki, ileriki yıllarda yaratıcı güç elde etmek için yetersizdir.
6.2. Kanaatimce, Türkiye şartlarında, branş derslerinde geçerli notun en az 100 üzerinden 75 (yetmişbeş) olması gerekmektedir. Branş derslerinin tartılı ortalaması ögrencinin mezuniyet derecesini belirlemelidir. Ölçü bu olunca, yetiştiricilerini suçlayan mezunların sayısı oldukça azalacaktır.
7. ÜNİVERSİTENİN MADDİ VARLIGININ KORUNMASI:
Ögrencilerimizin diger bir şikayeti de, binaların harap ve bakımsız, ders araç ve
gereçlerinin yok vy arızalı ve yetersiz olmaları konusundadır. Biz tecrübemizle biliyoruz ki, zamanında
gereken egitim verilmedigi için gençligimizin oldukça genel bir özelligi de kamu malına karşı saygısız
vy en azından kayıtsız olmaktır. Bu durum, üniversitelerimizde her yıl devlet tarafından karşılanması
gereken büyük masraflara zemin hazırlamaktadır. Bu masrafları azaltmak için, egitimin yanında, faili
meçhul hasarların giderilmesinde kullanılmak üzere personel (ögretim üyeleri dahil) ve ögrencilerden
uygun bir depozito hesaplanarak alınmalı ve yıl sonunda yapılan harcamalar düşüldükten sonra, kalanı
ilgililerin katılma oranına göre bölüştürülmeli ve her yıl bu böyle tekrarlanmalıdır. Böylece, belki
kesemize dokundugunu görüp, kamu malının korunmasına da ister istemez alışmış olacagımızı ve bu
konudaki şikayetlerin de azalacagını sanıyorum.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ'NÜN
"ÜNİVERSİTEMİZ'DE YARDIMCI DOÇENTLİK, DOÇENTLİK VE PROFESÖRLÜK KADROLARINA YÜKSELTİLME VE ATANMALARDA
DİKKATE ALINACAK AKADEMİK KRİTERLER"
KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ
Enstitümüz, "akademik kriterlerle ilgili taslak metin"'de teklif edilen degerlendirme yöntemini uygun görmektedir. Ancak,
1. Üniversitemiz'in gelişme süreci de dikkate alınarak, bazı alanlarda, söz konusu degerlendirme ölçütlerini katı bir şekilde kullanarak eleman temin etmenin güçlüklerini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Biliyoruz ki, Üniversitemiz'de, zaman zaman, bazı kadrolara eleman temini için, ön koşulsuz olarak ilan verdigimiz halde, söz konusu kadrolara atanmak istegiyle baş vuruda bulunan olmamaktadır. Söz konusu degerlendirme ölçütlerini katı bir şekilde ön koşul olarak ilanlarımıza koydugumuz takdirde, bazan yıllarca emek verip yetiştirdigimiz birçok elemanımızın istenilen puanları tutturamadıkları için başka alanlara veya yeni kurulan üniversitelere gidebileceklerini göz ardı etmemeliyiz. Getirilmesi teklif edilen bu degerlendirme yönteminin, bir kadroya baş vuran birden fazla eleman arasında, objektif, hak ve adalete uygun bir seçim yapabilmek için daha isabetli sonuçlar alınmasını saglayacagı,
2. Günümüzde hızla gelişen "internet teknolojisi" akademik faaliyetlere göz ardı edilemeyecek önemli bir boyut kazandırmıştır. Gelişmiş ülkelerde internet üzerinden önemli ölçüde egitim ve ögretim faaliyetleri sunulmaya başlanmıştır. Çok yakında, ülkemizde de, birçok ders, konferans, bilimsel toplantı, seminer, sınav vb. internet üzerinden interaktif bir şekilde yapılacaktır. Söz konusu degerlendirme ölçütleri arasında, internet üzerindeki, web sayfası sunumları, baglantıları, bilimsel tartışma grubu faaliyetleri, egitim-ögretim ve benzeri alanlarla ilgili yayım faaliyetlerinin de puanlamada dikkate alınmasının bu tasarıya daha çagdaş bir boyut kazandıracagı ve gelişmiş ülkelerde oldugu gibi, Ülkemiz'de ve Üniversitemiz'de de bilim insanlarının internet üzerindeki çalışmalarını cesaretlendirmiş olacagı,
3. Bu kriterlerin getirilmek istenmesinin amacı, anladıgımız kadarıyla, Üniversitemiz'de egitim ve ögretim kalitesini yükseltmektir. Bunu temin etmek için, diger faaliyetlerin yanında, doktora programlarının ciddiyetle yürütülmesi ve bu programlara alınacak ögrencilerin seçiminde titizlik gösterilmesi gerektigi,
4. Ayrıca, Üniversitemiz elemanlarının yaptıkları bilimsel faaliyetlerin (kitap, makale, bildiri vb.) basılıp yayımlanabilme kolaylıgına kavuşturulmasının ve hatta Üniversitemiz sunucularında (ing. server) her ögretim elemanı için bir e-posta (ing. e-mail) adresi ile bir de web sayfası ve ftp kütügü açarak veya dosyalarını yedekleyerek bilimsel faaliyetlerini internet üzerinden de sürdürebilmesini saglayacak, şimdilik en az 5MB'lık bir yer ayrılmasının bu tür faaliyetlerde bulunanları teşvik edecegi ve bu tür faaliyetlerin doguracagı eleştiri ve yorumlarla egitim ve ögretim kalitesini de önemli ölçüde yükseltecegi
görüşündeyiz.
Dr. Efrasiyap GEMALMAZ
ENSTİTÜ MÜDÜRÜ
EGİTİM ve ÖGRETİMİN GELECEGİ
bir zamanlar, güçlü devletlerin, daha güçlü olabilmek ve güçlü kalabilmek
için gelişmelerine destek verdikleri, iletişim ve bilişim teknolojileri, şimdi, despot devletleri,
özellikle bu devletlerin milletlerini yönlendirme gücünü giderek zayıflatıyor, yok ediyor. dünyamızdaki
bilgi dolaşımı, artık, ne aşılmaz daglar, ne geçilmez denizler, ne de çok yerde sadece haritalarda
kalan siyasi sınırlarla engellenebiliyor. zamandan ve mekandan bagımsız olarak her türlü bilgi, hemen
her özelligiyle, dolaşıyor, bölüşülüyor, eleştiriliyor, geliştiriliyor, bütün mal ve hizmetlerden daha
kolay bir şekilde alınıp satılıyor. ilgilenen, ilgilendigi konuda, dogru-yanlış her türlü bilgiye, bir
yolunu, yöntemini bulup diledigi yerde ve en kısa zamanda, en kolay, en ucuz şekilde ulaşabiliyor.
geleneksel, şekilci, programlı, müfredatlı, ders kitaplı, hocalı, okullu, sınıflı, sınavlı, notlu,
karneli, rozetli, uniformalı, törenli, ayrıcalıklı, çok kez dünyaya tek gözle bakan sloganlarla
pekiştirilmiş tekelci egitim ve ögretim sistemleri, yerlerini, giderek, ögrenmek ve uygulamak
istedigini, diledigin zamanda, diledigin yerde, diledigin kaynaktan, diledigin şekilde ayrıcalıksız
ögren olarak tanımlayabilecegimiz, şekli atıp anlamı ön plana çıkaran yeni bir sisteme -sistem
diyebilirsek- bırakıyor. yıllarca baglanıp aklımızca yücelttigimiz ve devlet tekelinde tutmaya
çalıştıgımız milli kültürümüz, milli egitimimiz, tevhiditedrisatımız bütün kurumlarıyla sarsılıyor;
çöktü çöküyor. biz, dünün, otoriter ve her buyurdugu dogru kabul edilen babaları, hocaları; bugünkü
çocuklarımızın, ögrencilerimizin önünde, sergiledigimiz despotça davranışlarımızla, ibretle
seyrettikleri birer arkeolojik kalıntı durumuna dönüştük. onları aç susuz bırakabiliyoruz,
ezebiliyoruz, hatta bir sekilde manen öldürebiliyoruz; ama, onların, istemedigimiz, hoşlanmadıgımız
sırları, bilgileri, yöntemleri edinmelerini, yorumlamalarını, uygulamalarını ve ulaştıkları, bizleri
yalanlayan, haksız çıkaran sonuçları yüzümüze haykırmalarını önleyemiyoruz. hemen hepsi,
yasaklarımızın, yasaklarımızı depoladıgımız yasakçı beyinlerimizle birlikte son bulacagını biliyorlar.
istesek de istemesek de, torunlarımız, yirmibirinci yüzyılın teknolojisinden, taş devri insanlarının
ögrenme ve uygulama mantıgıyla yararlanacaklar. bilgi ve becerilerini, -ne yöntemle edinildikleri
zaman zaman tartışma konusu olan- diplomalarla, sertifikalarla, ehliyetnamelerle, ruhsatlarla,
mazbatalarla belgelemek yerine, ayrıcalıksız uygulayarak kanıtlamak zorunda olduklarının bilincini
yaşayacaklar. devlet de dahil bütün kurumlar, fertler ihtiyaç duydugu sürece, fertlere hizmet verdigi
sürece var olabilecekler. üzgünüm; vatan, çokları için, ugrunda ölünecek yer degil, yaşarken insanca
yaşanılabilecek yer anlamına geliyor artık. yasakların, günahların, hamasi nutukların, polisiye
tedbirlerin, terör fırtınalarının, fertlerin işine yaramayan kurumlara, kavramlara bag dokusu
oluşturdugu günler gerilerde kalmak üzere.
***
degil, "internet kafe"lerdeki, genç üniversite ögrencilerinin arasında benim gibi yaşını başını almış sıradan vatandaşları; "anaokulu oyun salonları"ndaki, dört beş yaşlarındaki çocukları, giderek artan oranlarda, bilgisayarların başında internette "sörf" yaparken gördügümde; yiyecek ekmegi, içecek suyu olmayan evlere bilgisayarların ve internet baglantılarının girdigini ögrendigimde, yukarıda anlatmaya çalıştıgım durumun, hala devlet büyüklerimiz, hatta nice anlı şanlı prof. dr. üniversite hocalarımız tarafından farkedilmemiş olmasını aklım almıyor dogrusu. galiba özürlüyüm. özür dilerim.
e. gemalmaz
(7.5 * 12.5 fişlere aldıgım notlarımdan)
[ARAÇ ve AMAÇ]
Günümüzde, devlet, ulaşılacak bir amaç degil, insanların mutlu olması için kullanılacak bir
araçtır.
*
"devlet" denilen aracın tek ve asıl amacı; ülkedeki insanlar için saglıklı bir ortam yaratmak
ve toplum içinde din, dil, ırk, görüş ayırımı yapmaksızın, hangi milletten, hangi ümmetten olursa
olsun insanın mutlu olmasını saglamak olmalıdır.
*
Maddenin en küçük parçasından maneviyatın en yüce varlıgına kadar her şey, her kavram insanı mutlu
etmek amacı ugrunda birer araç olarak kullanılabilir. Atomun parçaları, atom, molekül, madde, canlı
ve cansız bütün varlıklar, vücut organları, vücut, insan, ruh, diller, kültürler, dinler, doktrinler,
rejimler, [cumhuriyet, demokrasi, laiklik], peygamberler, önderler, devlet büyükleri, partiler,
meclisler, hükümetler, aklınıza neler gelebiliyorsa, kainat, dünya, ahiret; tanrı; tanrı inancı,
sevgisi, korkusu bile birer araçtır.
*
Araçlar, ancak, elde edilinceye, kendilerine ulaşılıncaya kadar amaç olabilirler. Söz gelişi,
bir devlet, milleti oluşturan fertler için, kuruluncaya kadar bir amaç, kurulduktan sonra artık
insanların kendi mutlulukları için kullanacakları bir araçtır. Milletin devleti kurmanın bir aracı
olması gibi, fertlerin ülkü birligi de milleti oluşturmak için bir araç olmuştur.
*
İşlevini yeterince yerine getiremeyen her araç ya dışlanır ya işlevini yeniden kazanması için
onarılır ya da daha iyi işleyen yeni bir araçla degiştirilir.
*
İnsanın, işlevini yeterince yerine getiremeyen bir aracı kullanmak zorunda kalması ya da
bırakılması, insanı mutsuz kılar.
*
Mutsuz insanlar, olsa olsa, geri bırakılmış, çag dışı kalmış, dagılmaya yüz tutmuş toplumları
oluşturur.
*
Devletin verecegi egitimin amacı; kişinin unvanını, sözünü degil; emegini, işini degerlendiren;
hoş görülü, sevecen ve insan haklarına saygılı insanların yetiştirilmesi yönünde olmalıdır. Devlet;
milletine güvenmeli, yurttaşlık dışında kalan bütün egitim ve ögretim işlerini toplumun alt
birimlerine bırakmalıdır.
*
Mutlak mutlu insan; her oluşumuyla saglıklı bir ortamda yaşayan, her organıyla saglıklı bir bedende,
her etkinligiyle saglıklı bir ruhu bulunduran insandır. Ortamın dingin ve saglıklı olması, önce içinde
bulundurdugu bedenlerin sonra da bu bedenlerin taşıdıkları ruhların saglıklı olmasını saglar. Bir ruh
ne kadar saglıklıysa o ruhun sahibi insan da o kadar mutlu sayılır. Amaç mutlu insan olunca, bütün
ögeleriyle ruhun, bedenin ve ortamın da araç olmaktan başka bir şey olmadıgı
görülür.
*
Bir egitim sistemi, yalnız egitenleri mutlu ediyor, egitilenleri mutlu edemiyorsa, o egitim
sistemi birleştirici degil bölücüdür.
*
İNSAN HAKLARI DERNEGİ İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu;
Madde 6: Herkes, nerede olursa olsun, hukuki kişiliğinin tanınması hakkına
sahiptir.
|